Meleran Mitolojisi in Meleran | World Anvil
BUILD YOUR OWN WORLD Like what you see? Become the Master of your own Universe!

Remove these ads. Join the Worldbuilders Guild

Meleran Mitolojisi

**İLK EVREN VE İLK ENERJİ**   İlk önce tek bir evren vardı. Bu evren yaşam ile dolu sonsuz bir düzlemdi. Tek, dümdüz bir evren… Ondan öncesi zaten bilinmiyordu. Bu evrenin oraya gelişi ya da onun en doludizgin gizemleri…   Denildiği gibi evren yaşam doluydu ve bu yaşamın kasırgaları bin bir açıdan varolmasında gizliydi. Evren tek boyutlu bir düzlemken üzerinde nefes vardı, tat vardı. Sorgu bununla doğdu ve hayata kucak açtı.   Sorgu bu yaşamın ortasında ki tek bir enerjiydi. Lezzetliydi, tükenmeyendi ama yaşamda yalnız bir enerjiydi.   Enerji; beş uzvun, evrenin parmakları arasına alınıp sıkıldı ve evrendeki yaşamın içerisinde parçalanırken tüm yaşam bu parçaların az önce bulunduğu bir bütün noktacığa aktı. Parçalar yeniden birbirlerine çekilip birleşirken arada kalan yaşam enerjinin içine hapsoldu. Enerji yaşam tutkusu ile büyüdü, büyüdü…   İlk tutku bu enerji ile meydana geldi ve yaşam şenlendi. Tek olan; tek boyutlu, düzlem şeklindeki evren bu enerji etrafında biçimlendi ve şekillendi. Evren dört boyuta uzayarak bu enerjiyi tam ortasına aldı. Enerji dört boyutu tanıdı ve bu boyutlarla birlikte şekillenerek biçim aldı.   Enerjinin varlığında ki tek boyut önce üç farklı yöne uzarken sonra adına daha en başından zaman denen denge kurucunun varlıksal akışı ile ileriye doğru uzadı ve dördüncü bir boyut olarak var olan zaman ile sonlandı… Kadim uzuvlar, evrenin parmakları yeniden enerjinin üzerine kapandı ve eskiden tek boyutlu olduğu için yeniden birleşen bu tek enerji bu sefer dört boyuta doğru dağıldı ve bu dört boyutun çeşitli noktalarında olan birçok enerji meydana getirdi. Enerjiler kudretle şekillendi ve hepsi evrendeki yaşamı içine hapsetti. Evren yaşamın var olduğu bir boşluk olarak kalana kadar bu enerjiler çoğaldı ve yaşamla doldu. Enerjiler sayılamayacak kadar çoğaldı ve dört boyutun her yanına dağıldı.   En başta var olan tek enerji, artık diğer tüm enerjiler ile aynı kudreti paylaşan o enerji ilk şekillenen oldu. İlk varlığını bulan ve onu ilk hayal eden… Varlığın hayali ansızın geldi ve bu hayal ile birlikte enerjinin şekillenmesi ansızın oldu. Ardından tüm diğer enerjiler gibi bu enerjide yavaş yavaş son şekline doğru ilerledi ve dairesel bir güzellikle evrenin herhangi bir yerinde yaşam dolu varlığını sundu.   **ENERJİNİN RUHLARI**   Enerji kendi içerisinde devasa bir miktar sundu yine kendisine. Ruhunun en derin yerinde var olan kendisi ile hesaplaşmasını kazandı ve o hesaplaşma sonunda devasa enerji nehrini, Gayyayı meydana getirdi. Enerji nehri hava oluşturdu hemen altına yüzey yani yeryüzünü oluşturdu ve onun altına da sırası ile katmanlar, lavları, yaşam ve yaşam nehrini oluşturdu. Derken enerji nehri bu katmanların arasında sıkıştığını ve dışarıya akamadığını fark ederek dehşete düştü. Bir dışarı çıkış yolu ararken ufacık bir kütlenin, çekirdeğin etrafında dolanmaya ve bir hale olarak dalgalanmaya başladı. Kendi etrafını çevreleyen yaşam onun kapısı, lavlar onun kilitleri, katmanlar mühürleri ve yüzey onun ulaşılmazı oldu.   Enerji dalgalandıkça dalgalandı ve yeryüzüne ulaşma isteği ile kavruldu. Onun bu hareketi yeryüzünü ve içindeki her şeyi bir harekete sürükledi ve yeni evrende tüm diğer enerjilerin oluşturduğu dünyalarla birlikte düzenli bir şekilde ahenge yöneldi.   Yaşam nehrinin darbelerini yiyen, yaşam nehrini çevreleyen yaşam yukarıya süzüldü ve lavları da içerisine alarak yerlerinde sadece bir kül denizi kalmasını sağladı. Yaşamın bir miktarı söndü ve yerine hayat kaldı. Yaşam yeryüzüne akarken sıcak küllerin arasından kendisine yol bulan yaşam nehri enerjilerini bu yoldan yolladı ve artık yaşam ile donatılmış olan yeryüzüne doğru katmanlar arasından süzüldü.   Derken… Derken küçük oluklardan yeryüzüne çıktı. Enerjiler yaşam nehri ile birlikte yeryüzüne süzüldü ve hava ile eş birlikteliğe geçti. Atmosferin içerisinde hapis olan enerjiler havada, suda ve daha nice kudrette varlığına başladı.   Genel olarak çekirdeğin etrafında olan yaşam nehri o anda yer yer, katman katman yeryüzüne çıktı ve huzur buldu. Ama oraya çıkması gücünü büyük ölçüde tüketmiş ve yarattığının yıkımı da olduğunu ortaya çıkartmıştı. Eskiden gezegene ısı sağlayan lavlar artık küle dönüşmüştü. Yinede ısı yayıyorlardı ama eskisi kadar kudretli değildi bu ve yaşam yeryüzünde bulundukça bunu harcayacak güçlere ihtiyaç vardı. Yoksa yeryüzünü saran o atmosfer delinecek ve fazla miktarda ki yaşam yüzeyden dışarıya fırlayacaktı. Bu yaratılan her şeyin sonu demekti…   Evrenin yaratımında ilkten doğan tüm enerjiler yani yeni dünyalar aynı sorun ile karşı karşıyaydılar ve hepsi bir çözümde birleştiler;   Yeryüzü diğer dünyalar gibi işe koyuldu ve belki de ilk yaratımı gerçekleştirdi. Enerji ruhları, yaşam nehrinin yeryüzüne çıktığı enerji havuzlarından, o havuzların en tatlı noktalarında meydana geldi ve bu çok az sayıdaki enerji ruhlarına, bizzat yaşam nehri tarafından Dimarlar dendi. Dimarlar kudretle dolu yaşamı boş verdi ve hepsi yaşam nehrine odaklandı.   Enerji havuzlarının etrafında toplanan Dimarlar o anda kendilerine ait olan tüm kudreti kullandılar ve Enerjilerin yeryüzünden yükselmesini sağladılar. Enerji Nehrinin etrafında formsuz olarak meydana gelen bu varlıksızlar ruhsal kollarını kaldırdılar ve evrene enerjiyi yolladılar.   Aynı anda yaratılan her yerden gelen bu enerjiler evrende belirli odaklara ulaştı ve buralarda birçok ateş topları ve karanlık küreleri oluşumunda rol aldı.   Ateş topları fiziksel olarak yaşama güç kattı ve yaşamın yeniden eski sıcaklığına kavuşmasını sağladı ama bu ateş topları ile tam bir zıtlık, tezat oluşturan karanlık küreleri gece ve gündüzü meydana getirdi ama ne var ki karanlık kürelerinin gölgeleri olan kızıllık küreleri ise gecenin gölgesi olan kızıllık zamanlarını meydana getirdi. Yaşamın en zor anı olan kızıl geceleri… Bu geceler öyleydi ki tüm yeryüzünün varlığını sınıyorlardı. İyiliği ve kötülüğü meydana getiren bunlar oldu. Varlıktaki bölünme ile birlikte o anda yeryüzünde yaşayan tek varlıklar -ya da varlıksızlar, her ne iseler onlar- yani Dimarlar ikiye ayrıldı ve Dimaranlar ile Dimarakları meydana getirdi. Her ne var ki bunlar ne tam anlamı ile kötü nede tam anlamı ile iyi oldular. Bunlar aslında tam anlamı ile ikisi de değildiler ama bunun nedeni o zamanda o dünyada yaşamalarıydı. Ama bundan sonra o dünyada yaşayacak olan ırklar için aynısı geçerli değildi. Onlar kızıl gecenin varlığını kabul ederek doğacak ve üç yegâne güçten birisine yöneleceklerdi; İyilik, kötülük ve tarafsızlık… Kızıl gece her yaşandığında dünya zayıflıyor ve bittiğinde yeniden güçleniyordu. Kızıl gecede tüm bu yönelmeler toplanıyor ve tek birisinde, tarafsızlıkta vücut buluyorlardı. Her şey nedenlerde saklıydı…   Ama hâlâ yaşam nehri diğer sorununa çözüm bulamamıştı. Enerjiler hâlâ coşuyor ve yaratılan her şeyi yok etme tehlikesini getiriyorlardı. Dimarlar enerjileri çekmiyor, kullanıp tüketmiyor, tam tersine onları oldukları haliyle kullanıyorlardı. Yaşam Nehrinin ise yeni yaratımlar yapacak kadar gücü yoktu artık ve bir daha da olmayacaktı. Artık her şey kaderine kalmıştı ve benliğini de en uç noktasına kadar kaybeden yaşam nehri sadece izleyecekti. Yaratımı olan güzellikler son buluncaya kadar izleyecek ve o anda oda yok olacaktı.   Aynı tüm diğer dünyalar gibi…   **ZUHUR’UN HİSSİYATI**   Cennet, Cehennem ve Celan…   Önce hepsi birdi. Yüce bir kudretle evrenden bile eski olan bir merkezdi. Sonra hepsi ayrıldı. O muhteşem günde, tüm Dünyalar bir olup Güneşleri ve Ayları ve dolayısıyla istemeden de olsa buna bağlı olarak Kızıl Ayları yaratırken hepsi tekti. Zuhur adındaki bu merkez o kızıl gecede bölünen kudretlerle bölündü ve kendisinden bile kudretli olan Apis’e, Merkezin merkezine olan bağlılığı kucaklandı.   Cennet güzelliklerin, iyiliklerin ve mutlulukların yeriyken, Cehennem çirkinliklerin, kötülüklerin ve üzüntülerin yeri oldu ve çıktı. Celan ise… Ah o bir istisnaydı. Apis bile onun üzerinde diğerlerinde olduğu kadar hâkimiyete sahip değildi. Kızıl gecenin tarafsızlık hâkimiyetinden olsa gerek o diğerlerinden daha fazla kudrete sahip bir yerdi…   Bu bölünmüş üç Merkezin benlikleri o kadar kuvvetliydi ki kendi yaratımlarında rol alabiliyorlardı. Ama Apis’in sınırına kadar… Apis bu merkezlerde yaşam istemiyordu. Zira merkezlerde ölen yaşamlar ona sonsuz ruhlar olarak geleceklerdi. Bunu istemiyordu.   Ama… Ama gördü. Evrenin güzel şekline dokunan o tehlikeyi gördü ve bunu yapmaya mecbur kaldı. Evrenin o andaki o güzel şeklini bozacak olan tehlike enerjilerin kendisiydi ve Apis bunu kabul edemezdi. Kabul etmeyeceği bir başka şey evrende ki sonsuz oluşumu ve hareketi izlemenin verdiği zevki kaybetmekti.   Enerjiler dünyaların varlıklarını parçalayacakken artık buna dayanamadı ve var etti, daha doğrusu var etme iznini verdi.   Cennet, Cehennem ve Celan derhal harekete geçti ve Zuhur’un unutulduğu o anda her şeyden kudretli olanlar yaratıldı. Evrende yaşamını sürdürecek olan Tanrılar bu üç merkezin el birliği ile yaratıldılar ve uzak bir dokunuşun hissiyatı ile…   **TANRILARIN GELİŞİ**   Cennetin ortasında açan fidan anında ağaç oldu. Zaman kavramında boy göstermeyen ve dört boyuttan sadece üçünü kullanan bu fidan anında büyüyerek tomurcuk saçtı ve tomurcuklardan Berenel meydana geldi. Cennet Kolcusu gözlerini açtı ve etrafına baktığında her şeyi biliyordu. Cehennemin ortasında beliren alev nehrinde bir patlama oldu ve bu patlamayı meydana getiren lavlar etrafa saçılırken alevlerin ortasında Azuel meydana geldi. Azuel gözlerini açtı ve etrafa baktığında her şeyi biliyordu. Celanın rüyasında dolanan ruhları orda ol dedi ve Tanrıça Heya her şeyin dengesi ile birlikte orada oldu. Celan’a bile hükmeden Tanrıça tarafsız bir şekilde, her şeyi bilerek orada oldu.   Tüm diğer Tanrılar evrende, boşlukta süzülürken varlığı yok olma tehdidi altındaki Dünyalara baktılar ve ilk yaratım için el ele tutuştular. El ele tutuşmaları ile yaratımlarının o an için bitmesi ve ellerini ayırmaları arasında geçen süre yoktu ama o anda farklılıkları gördüler.   Tüm Dünyalardan farklı olarak birisindeki değişimi fark ettiler. Tanrılar ilk önce onu sonra kendilerinde ki değişimi fark ettiler ve dehşete düştüler. Hepsi birbirlerine farklı gözlerle ve farklı duygularla bakarken şaşkınlığa sürüklendiler…   **İLK YARATIMLAR**   Enerjiler varlıksal olarak imkânsız olanı gerçekleştirdiler bir kez daha ve Tanrıların o el ele tutuştuğu kadim andan sadece bir an öncesinde ortaya son bir güç çıkardılar. Ejderler… Apis yerinden şaşkınlık içerisinde izlerken ve artık olacakların önüne geçmesinin direk gücünü kullanmadan olmayacağını bilerek hareketlenirken Ejderler dünyaya geldiler ve Tanrıların yaratımlarını yaptıkları o ânda bile yaratılmaya devam ettiler.   Enerjilerin üst üste binerek zincirler oluşturmasından doğdular. Zincirler kenetlendi ve artık Atmosferin içinde kalan dar alana sığmayan enerjiler Ejderleri meydana getirdi. Dar alan kat kat arttı ve darlık çekilemez oldu. İlk Ejder Apis’in gözlerinin önünde yükseldi ve bakışlarını dar alandan evrene çevirerek yükselmeyi planladı. Ama durdu. Yeryüzündeki Enerjilerden bağımsız bir şeyler hissediyordu. Apis artık biliyordu. Bu Ejderlerdi Dünyanın sonunu getirecek olanlar. Yükselecek olan Ejderlerdi Atmosferi delerek yaratılan her şeyin sonunu getirecek, enerjileri serbest kılacak olan… Ama Tanrılar son anda gelmişlerdi. O an geldiğinde yaratım gerçekleşti ve Ejderlerden bir an sonra ilk insan gözlerini açtı. Tüm tanrıların, tüm duyguların birleşimi olan ve ilerde Tanrıların yeni halleri ile algılamayı bir türlü başaramayacakları ırk meydana gelmişti. İnsan doğduğu anda bile Enerji kullanıyordu resmen. Enerji onların vücudunda bütünleşiyor ve ortadan kalkıyordu. Ama her şey bir yana ilginç olan şuydu ki insan Enerjisiz yaşıyordu…   Ejderhalar yaşam alanı darlığı çekmediler o anda ve yaratımı durdurdular. Kendi varlıklarını çözmek için gözlerden kayboldular…   İnsanlar ise kendi yaratımlarını tanımak için gözlerden kayboldu…   **YASAK YARATIMLAR**   İlk ejderlerin ortadan kaybolmasının ardından yeni ejderler dünyaya geldi ve artık insanların Meleran dedikleri bu dünya üzerinde yaşamaya başladılar. Kendi kendilerini yaratan ejder ırkı artık kendi kendini yaratamamaya başladığında yaratımın üreme şeklinde olduğunu keşfettiler. Ama o kadir anda son bir Ejder ırkı da meydana geldi. Diğerlerinden farklı olarak uçamayan ve kafa sayısı kat kat fazla olan Kaffen Ejderlerinin yaratımına insanların tanık olması, belki de en kudretli Ejder Irkının bile meydana gelmesinden daha ilginç bir durumu ortaya sundu.   İnsanlar artık çoğalmışlardı ve Meleran dedikleri dünya üzerinde hüküm sürüyorlardı. Ama Ejderler her nedense bu dünyadan kaybolmuşlardı. Bu Koffen denen Ejderler bile ortadan kaybolmuşlardı. İnsanlar onları denizlerle çevrili olan tüm Meleran da aramışlar ama bulamamışlardı. O zaman nerden bilebilirlerdi ki Meleran dedikleri dünyanın bu kadar küçük olmadığını? O zaman nerden bilebilirlerdi ki Meleran dedikleri yerin aslında bir dünya değil, bir kıta olduğunu ve bu kıtadan başka kıtalarda olduğunu?   İşte o zaman Tanrılar anladılar ne olması gerektiğini ve dönmeye zorladılar Meleran dedikleri dünyalarını. Döndü… Döndü ve sonunda Meleran bu dönme işine oldukça alıştı. Ardından kendisine yaratımda bir rota oluşturdu ve kendi yaşam dolu gezisine başladı.   İnsanlar Koffen Ejderlerinin yaratımını izlerken yaratımı öğrenmişlerdi ve o anda bunu denemeye başladılar. İlk denemelerinde ortaya çıkan inanılmaz ırk Pareamları hizmetkâr olarak kullanmaya başladılar. Pareamlar her dediklerini yaptılar. Ta ki İnsanlardan daha güçlü olduklarını öğrenip kendi benliklerini ele geçirene kadar… Bataklık sürgünü dönemi başladığında insanlarla birbirlerine girdiler ve ilk savaşları meydana getirdiler…   Oven yaratımın sırrını görmüştü Koffen Ejderlerinin yaratımını izlerken. Tüm Tanrılar arasında her Tanrı gibi farklı bir yeri olan, daha ilk yaratım anında farklı bir benlik kazanan Oven, Tanrıların Sözcüsü, Bilgi Tanrısı o anda yaratımı denedi. Bir süre sonra elindeki yaratıma bakarak şevkle dolarken bu bilgiyi paylaşmak için can atarak Azuel’e gitti ve ona yarattığı yaratımını anlattı. Ona bu güzeller güzeli kızı nasıl yarattığını anlattı. Azuel, Tanrı Oven’in anlatımlarını büyük bir şevkle dinledi ve onun bilgisini paylaştığı için mutlu olarak onu uğurladı.   Bölünmüş Zuhur’un ruhundaki en derin karanlığa sahip olan, Cehennem’in hizmetkârı olan ve ona hizmet ederken diğer Tanrılardan tüm diğer Tanrılara da olduğu gibi ayrılan Tanrı Azuel, Zuhur’un bu en karanlık köşesini kullandı ve Bilgi Tanrısından öğrendiği yaratımına başladı. Yaratımının sonucunda elindekine baktı ve Cehennemin kendi yaratımı olarak bünyesinde barındırdığı tüm o yaratıklardan farklı olarak bu yaratımına sevgi besledi. Evet, o bile sevgi besleyebiliyordu.   Azuel, Cehennem Bekçisi, Nin-Dara ırkına baktı ve onların çoğalmasını sağladı…   **APİS’İN MÜDAHALESİ**   Tanrılar yeni izinlerle yeryüzünü donatırken ve birçok Tanrı bölünüp sadece kendi arasında (farklı birlikteliklerle) yaratımlar yapmaya başlarken bir Tanrı, Aşkın Ve Şehvetin Tanrısı olan İsuldan bir insan kadınını ısırmış ve onun kendi arzularını tatmin edecek olan ırkı meydana getirmesini seyretmişti. Apis artık bu yasak yaratımlara müdahale etmeliydi. Bir Tanrının tek başına yarattığı ırklar bu kadarla sanırlıyken sadece iki ya da birkaç Tanrının bir araya gelerek yarattığı ırklar tüm Meleran’ı kapladılar. Taş Ruhlu Tanrı Denton Cüce ırkını yaratmak için tek başına bir deneme yaparken çarpık bir ırk yarattı ve onları herkesten gizleyerek yerin altına hapsetti. İkinci yaratımı için yardım almayı akıl etmiş ve birçok tanrıdan yardım alarak Cüceleri meydana getirmişti.   Apis izledi, izledi ve en sonunda sabrı tükenerek planını devreye koydu… Tüm tanrılar unuttu… Apis adında yüce bir analarının ve babalarının olduğunu unuttular ve Apis adında bir kardeşleri olduğunu gördüler. Cennet, Cehennem ve Celan ortak bir kutsallıkla Apis adında bir Tanrıça meydana getirdiler ve onu zamanın kuyusunda tüm Tanrıların doğduğu o âna koyarak Tanrıların Anılarını şekillendirdiler. Dördüncü boyutun güzelliğinde kaybolan Tanrılar bu yeni anı ile şekillenirlerken Apis’in dünyaya gelmesi bir kayba yol açtı.   Apis’in meydana gelen yeni varlığı yaratım iznini durdururken Şarkıların Tanrıçası Keresa elinde tuttuğu bebeğine bakıyor ve taşlaşmış bedene sıkı sıkıya sarılmışken ağlıyordu. Henüz Son Görünün varlığı ile yeni donanmaya ve hızlı yaşlılığın getirisini yeni yeni üzerine almaya başlayan Alesdeamon kendi çocuğuna ve sevdiği kadına bakarak sadece izliyordu. Sonrasında kadına sırtını dönüyor ve orayı terk ederek Meleran üzerinde kendisi ile yaşayacak ve birçok görüyü kendisi ile birlikte gerçekleştirecek bir halk arayışına başlıyordu.   Elf’lerin Tanrılarının ve Tanrıçalarının birisi olan Alesdeamon tüm Elf yaratımında rol alan Tanrılara ve Tanrıçalara sırtını dönerek Kristal Katedrale sığınıyordu. Onun gücüne mutabık ve ona bağlı olan elf’lerde yurttaşlarına bu doğrultuda sırt dönüyor ve kuzeye giderek Son Görü Ormanı ismini verdikleri ormanda yaşamaya başlıyorlardı.   Apis diğer Tanrılardan birisiymiş gibi izledi ve varlığını ilk keşfeden Tanrıça Heya ya bakarak “Yeniden yerime geçeceğim gün gelecek” dedi. “Ama o zamana kadar sizler yaratımı tek başınıza yapmayı unutacak ve yeniden hep birlikte, el ele tutuşarak ‘ancak’ yapabileceksiniz…”   Heya bunu kabullendi ve anlayışla onayladı. Evrenler sonra Apis yeniden diğerlerinden ayrıldı ve yerine geçti. Tüm Tanrılar onu kardeşleri, yücelen kardeşleri olarak bildiler ve ona saygı duydular. Ama bu süreç unutulanın ardından oldu. Tanrılar tekli yaratımı unuttular…   **İKİNCİ BİR YAŞAMA DOĞRU**   Tanrıça Heya insanların ömrünün her geçen yıl kısaldığını gördü. Bir ruhun varlığını bu kadar kısa sürdürmesi yaratımın saflığını bozacak diye düşündü ve düşüncelerini Apis’in huzurunda dile getirdi.   Apis anlayışla onaylarken Zuhur’dan ayrılmış olan üç parçaya baktı ve ne yapabileceğini danıştı. İşte o zaman yol açıldı. Sonsuz ruhların geriye dönüşleri şereflendirildi. Yokluğa karışmak yerine Apis’e döndü ruhlar ve ona saygılarını sundular.   Cennet, Cehennem ve Celan çekti onu sonsuzluktan   Ve getirdi kendilerinden üste,   Hu ismiyle…   Hu düzlemlerin en üzerinde, Cennet, Cehennem ve Celan da ikinci kez ölen ruhları ağırladı, o sonsuzluk denizinde. Tan Apis beklemeye başladı bundan sonra Sonsuzluk Denizinin kapısında…

Remove these ads. Join the Worldbuilders Guild

Comments

Please Login in order to comment!