Tunidya Organization in Albarona | World Anvil
BUILD YOUR OWN WORLD Like what you see? Become the Master of your own Universe!

Remove these ads. Join the Worldbuilders Guild

Tunidya

Tunidya suların altına gömülen büyük bir ülke-şehirdir. Dış dünya tarafından varlığını bilen kişilerin sayısı oldukça sınırlıdır. Tunidya Chronmirr, Tanrı Adaları ve Kuzey Adaları arasındaki derin suların dibine gömülmüş bir şehirdir. Yüzeyde bulunduğu zamanlardan kalma yapılarını hala, suyun içinde bile korumayı başarmışlardır. Oldukça disiplinli, sadık ve birbirlerine bağlı bir halka sahiptir Tunidya. Kendi şehirlerinin merkezinde büyük bir sarayın yanında çok saygı duydukları ve hala ibadetlerini sürdürdükleri Yjamugr'un görkemli tapınağı bulunmaktadır. Monarşi ile yönetilen Tunidya'nın yönetimi yüzey halkının aksine Vahosi adını verdikleri Yüce Kraliçe tarafından sağlanmaktadır. Yüce Kraliçenin soyunun primoid zamanlarında halkını kurtarması için kendini Yjamugr'a adak olarak sunan Baş Rahibe Vaelyna'aya dayandığı inanılmaktadır. Bu yüzden de tapınağın Vahosi'ye, Yüce Kraliçeye desteği büyüktür.   Bu büyük şehrin antik binalarının arasına eklenen yeni binalar Tunidyalı halkın çoğunlukla kayalıklardan ve kumlardan yaptıkları özel tuğlalarla oluşturulmuştur. Şehir derinde olduğu için ışık kaynaklarını bulundukları su kütlesinin üzerine vuran Krasmurn ve Isnuara ışık hüzmelerinin dibe 'batmasını' sağlayan büyüler sayesinde karşılarlar. Bu büyüyü yapan kişi Yjamugr tapınağının Baş Rahibi ya da Rahibesidir. Her ekinoks döneminde kendi ayinlerini düzenleyerek bu büyüyü tekrarlarlar. Bu büyünün temelinde ışığa karşılık karanlığı 'takas etmek' yatar. Bu yüzden Tunidya şehrinin üstünde bulunan su biraz daha karanlık gözükmektedir. Suyun yüzeyinin ilk metresinde ışık normal gözükür ancak hemen ardından birden kapkaranlık gözükmektedir. Bu durum geçmişten beri denizcileri korkutmuştur ve bu sularda kaçınılması gereken deniz canavarlarının yaşadığına dair masallar dolaşmaktadır. 'Koyu Deniz' olarak bilinen bu bölgenin bazı denizciler tarafından lanetli olduğuna da inanılmıştır. Özellikle bazı hikayeler bu bölgede bir sis bulutunun içine giren gemilerin bir daha geri dönmedikleri söylenmektedir.   Ülke aynı zamanda bazı girdap yollarına da sahiptir. Bunlar daha çok şehrin dış taraflarına doğru daha yaygın olsa da Büyük Mercan Sarayı'nın ve Yjamugr Tapınağı'nın olduğu merkez alana kadar ulaşmaktadır. Halk genelde yüzmeyi tercih etse de çeşitli deniz canlılarını da binek olarak kullanmaktan geri kalmamışlardır. Şehrin dışında akıntılar daha güçlüdür ve bu çoğu zaman Tunidya haklına sıkıntı yaratabilecek deniz yaratıklarını uzakta tutar.  

Kısa Tarih:

  Tunidya 2. nesilde batmadan önce balıkçılıkla geçinen bir primoid ülke-şehriydi. Tapındıkları Yjamugr adına büyük bir tapınak inşa etmişlerdi ve ona olan ibadetlerini aksatmıyorlardı. 2. Nesilde batmaktayken halk tapınağın baş rahibesi Vaelyna'nın rehberliğinde Yjamugr'a yalvarmıştı. Baş rahibe bu tanrıya sahip olduğu tek şeyin, halkının ve dolayısıyla genç kızının kurtarılması için yalvararak canını tanrının ellerine sundu. Yjamugr merhamet gösterdi ve rahibenin sunduğu ruhu kabul ederek bu nesli koruma altına aldı ve aynı zamanda etkiledi. Nesil atladıkça evrildiler ve solungaçlar, yüzgeçler edinerek suyun altında hayatta kalabilme kabiliyetini kazandılar. Daha önce de monarşi ile yönetilen bu ülkenin soyunun bu fedakar rahibenin soyuna dayandığına inanılmaktadır. Hatta bazı söylentiler de Baş Rahibe Vaelyna'nın zaten kraliyet soyundan geldiğini öne sürmektedir. Yine rivayete göre annesinin fedakarlığı sayesinde şehrin kurtulduğunu gören Shameryn öne çıkarak halkını yönlendirmiş ve güvenlerini kazanarak bizzat halkınca Yüce Kraliçe yani Vahosi olarak seçilmiştir. Bu dönemden beri yönetimin başına geçenler onun soyundan gelen kadınlardır.  

Halk:

  Tunidyalıların genellikle grimsi, açık mavimsi ya da açık yeşilimsi ince pullu kaygan derileri bulunur. Buna ek olarak solungaçları ve uzun balığımsı bir kuyrukları vardır. Gözleri suyun altında rahat görmelerini sağlayacak yapıda perdelidir. Bir Tunidyalının ömrü 500 yaşına kadar uzayabilir. 45 yaşına geldiklerinde tamamen erişkin olmuş olurlar. Her Tunidyalı belli bir yaşa (bu genellikle 30-40 arası değişen bir dönemdir) geldikten sonra kendince kuyruğunun yerini bacaklarla değiştirmeyi keşfeder. Ancak bu dönüşüm tam bir insan dönüşümü olmaz, pulları, solungaçları ve göz yapıları aynı kalır. Sadece giden kuyrukları yerine üreme organları açığa çıkar ve belirli aralıklarla kısa süreli dönüşümler geçirebilirler. Genellikle bu üremeye ve özellikle kadınlarda doğumu sağlayacak kadar yeterli bir süredir. Onun dışında Tunidya haklı bu dönüşümlerini geliştirmek istediklerinde özel bir eğitimden geçmektedirler. Yine de tam bir 'yüzeyli' dönüşüm gerçekleştirmek onlar için neredeyse imkansızdır. Bu eğitimden geçmek için ise Baş Rahip ve Vahosi'nin özel izinleri gereklidir.   Tunidyalılar yüzey halkına pek de sıcak bakmazlar. Bunun nedenlerinden biri onların çok farklı yapı ve kültürlere sahip olmalarının yanı sıra rivayete göre mor pelerinli ve arbaletli biri tarafından tapınaklarından Yjamugr'un iki artefaktı da çalınmış olmasıdır. Bu inanış onların yüzey halkına olan şüphelerini daha da derinleştirmiştir. Yine de bu genel yargının aksine yüzeylilerle birliktelikleri olan Tunidyalılar da bulunmaktadır. Bunlar genel anlamda pek hoş karşılanmasa da bazı durumlarda affedilebilir olmuştur. Onlar için gizlilik çok önemlidir ve çoğu yüzeylilerle birlikte olmadan önce onlara sessizlik yemini ettirir. Bu Tunidya'nın antik büyüleri arasında gelmektedir. Eğer yemin eden kişi Tunidyanın sırlarını izinsiz yaymaya çalışırsa zihninin sessizliğine maruz kalacak, ne bir söz söyleyebilecek ne de bir kelime yazabilecektir.   Tunidya şehrinde kendi ticaretlerinin para birimi incilerdir. Tek bir para birimi vardır ve onun dışında iki tarafın anlaştığı ölçülerde takaslar da gerçekleştirilmektedir. Yine de onlar için ön planda olan bir şey olmamıştır. Tunidya halkı arasında yüzeylilerde olduğu gibi ekonomik bir sınıflandırma yoktur. Zaten hepsi de bolluk içindedir kendi şartlarında. Hatta onun yerine uğraştıkları mesleklere göre sınıflandırılırlar. Mesleki açıdan da birbirlerine üstünlük sağladıklarını düşünmezler. Aslında genel anlamda oldukça hoş görülü bir halktır. Onların güvenliğini sağlayan muhafızları ise iç tehditlerle çok nadir karşılaşırlar bu yüzden. Her zaman asıl tehdidi ülkelerinin dışındaki tehlikeli canlılar ve güvenilmez yüzeyliler olarak görmüşlerdir.   Tunidya da eğitimin temeli tapınaktır. İlk eğitime ve öğrenime buradan başlarlar. Dini eğitim kökenleri de tapınaktaki sınıflarda atılmaktadır. Buna ek olarak buradaki eğitimlerini bitirdiklerinde silah eğitimi almak, büyücülüğe ya da şifacılığa yönelmek, hatta belki de yüzey halkından farklı olsa da bilimsel açıdan da kendilerini eğitmek isteyenler farklı okullara yönelebilmektedirler. Bazıları bir alana yöneldiği gibi bazıları da birden fazla alanda eğitim alabilmektedir. Tunidyanın halkı küçüklüklerinden beri kendi kendilerine yetebilme üzerinde eğitim görmektedirler. Çünkü bu halkın dış ülkelerle ticaret yapma gibi bir girişimi olmadığından tüm ihtiyaçlarını kendileri üretmektedirler.  

Ordu:

  Tunidya ordusu bizzat Vahosi tarafından yönlendirilmektedir. Vahosi'nin ordu komutasında sağ kolu, koruması ve aynı zamanda bir danışman görevini üstlenmektedir. Vakhasi adı verilen bu danışman aynı zamanda bu ordudaki en yetenekli savaşçı ya da büyücü olarak kabul edilmektedir. Tunidya ordusunun genel başarısı savunma üzerinedir. Üstelik bunlar kimi zaman oldukça tehlikeli canlılara karşı savaş vermektedirler. Büyücüleri su büyüleri konusunda çok yeteneklidir. Savaşçıları da çok yetenekli olmalarının yanı sıra sert mercanlardan yapılma ya da dayanıklı yosunlardan örülme zırhlar giyebilmektedirler. En çok kullanılan silahları ise tridentlerdir. Çoğu savaşçı bunun yanında kalkan da kullanmaktadır. Aynı zamanda bu yakın menzilli savaşçıları eğittikleri çeşitli deniz yaratıklarını da kullanabilmektedirler. Çoğu binek stili yaratıklar olmasına karşın daha çok destek vari canlılar da bulunabilmektedir.

History

Tunidya Çemberi/ 1567 / 'Smiling Demon':   Tunidya çemberi, yüzeyliler tarafından adlandırıldığı şekliyle de Koyu Deniz civarında o sene sayısız ticaret ve savaş gemisi kaybolmuştu. Önceki yıllara göre bu oran neredeyse 3 katına çıkmıştı. Bir çok denizci ve özellikle yolcu gemisi o civardan geçmekten korkuyor ve rotalarını değiştirmek zorunda kalıyordu. Denizciler arasında bu konuyla ilgili pek çok dedikodu dolaşmaktaydı. Kimine göre hayalet bir korsan gemisi onları avlıyor, kimine göre bir iblisin tanrı adalarına giden yolları kapatmak için kurduğu bir tür kapan onların ruhlarını hapsediyordu. Hatta bazıları sirenlerin denizcileri kandırıp oradan çıkamayacak kadar akıllarının karışmasına neden olduğuna bile inanıyorlardı. Yine de komik denebilecek bir şekilde en yaygın inanış dev bir deniz yaratığının da olabileceğiydi. Bunu iddia oradan geçen bir gemideki mürettebatın söylemlerine dayansa da tabii ki çoğu kişi onların zil zurna sarhoş olduğunu düşünüyordu. Bu tehlikenin farkında olsalar da siyasi otoriteler artan masrafların ve yükselen fiyatların verdiği zarardan uzak bir şekilde kendi saray entrikalarının derdine düşmüşlerdi. Hatta bazıları oradaki sorunun, ki bu bir korsan gemisinin diğerlerini tuzağa çektiği ihtimaliydi, kaldırılması takdirinde bir ödül ilanları dağıttırsa da kimse özel olarak ilgilenmek istemiyordu.   Denizin altında ise Tunidya halkı daha önce gözle görülmemiş bir canavarın uyanışına tanıklık etmişlerdi. Kimse ne olduğunu tam olarak bilmiyordu. Ancak yakınlarda bir yerde acı bir çığlık duyulmuş ve bundan kısa bir süre sonra dev, yılanımsı bir canavarın kendilerine doğru yüzdüklerini görmüşlerdi. Kendilerini görünüş olarak gizlemeyi başarabilmişlerdi yetenekli büyücülerinin de etkisiyle. Halkı korumaya çalışırken sürekli yakınlarda olan bu yaratığı alt etme planları yapılmış bir çok şey denenmiş ancak ordunun yarısına yakının ölümüne neden olunmuştu. Tunidya gülümseyen şeytan adını verdikleri bu yaratıktan kendilerini gizledikleri takdirde yaratığın yüzey insanlarının gemilerine yöneldiğini fark etmişlerdi. Böylece yaratık yüzeye yakın yerlerde dolaşıyor ve onlarla pek ilgilenmiyordu. Yine de kendilerini gizledikleri için de aynı zamanda yüzeyden gerekli ışığı toplayamıyorlardı ve bu halk için oldukça zor bir durum yaratıyordu. Bir çaresine bakılmalıydı.   Vahosi 12. Delmora büyük bir kayıp verdiği için Vakhasi'sinin danışmanlığından büyük bir şüphe duymaya başlamıştı. Vakhasi'nin son önerisi yaratığın yiyebileceği bir yem oluşturmaktı. Bu enerjilerin toksik hale getirilerek büyük kristallere, neredeyse bir gemi boyutuna ulaşacak kadar büyük hale getirilmesini içeriyordu.Yaratık neredeyse şehrin kendisinin büyüklüğündeydi ve bu fikir çok gülünç olarak karşılanmıştı. Üstelik işe yaramayacağı takdirde şehrin değerli kaynakları büyük oranda harcanmış olacaktı. Yine de Delmora daha iyi bir fikir bulunamadığından dinleme kararı almış ve hazırlıklara başlamasını istemişti. Sonunda bu dev enerji 'zehri'nin oluşumunun bitmesine az kalmıştı. Ancak kimse onu götürmek için gönüllü olmak istemiyordu. Yüzeyhalkı kadar çeşitli teknolojileri yoktu ve imkanları da oldukça kısıtlıydı.   Suyun üst kısımlarında ise başka bir gemiden kaçan korsan gemisi gözü kara, Iberyalı bir kaptanın emrinde bu tehlikeli sulara dalmıştı. Kaptan Charles Merridew'in beklentisine göre diğer gemi korkup onları takip etmeyi bırakmalıydı. Ancak Merridew diğer kaptanın nefretini öylesine üzerine çekmişti ki diğer gemi onları takip etmeye devam etmişti. Hava yağmurluydu ve fırtınanın yarattığı dalgalar bu iki gemiyi de zorluyordu. Koyu Deniz'in ortalarına doğru iki gemi de dalgaların yaptığından çok daha garip bir şekilde sarsıldı. Su adeta titremişti. Tabii ki suyun altındaki Tunidyalılar bunun aç bir canavarın nidası olduğunun farkındalardı. Yine de iki gemi de bundan habersizdi. Merridew zar zor yönlendirdiği dümene sahip çıkmaya çalışırken cebinden çıkardığı içki matarasını içemeden dev bir sarsıntının etkisiyle içkisini düşürmüş ve bir küfür savurmuştu. Kendilerine çarpan şeyin ilk başta diğer gemi olduğunu düşünse de diğer gemi bunun için uzaktaydı. O sırada Merridew bir handa sarhoşken alaya aldığı yaşlı mürettebat üyesinin anlattığı hikayenin doğruluğuna kendi gözleriyle şahit olmuştu. Kendilerine çarpan şey bu dev canavarın kuyruğuydu ve üstelik neredeyse sıyırmıştı bile. Canavarın diğer gemiyi güçlü bir hamleyle devirdiğini görmüştü. Krasmurn'un ışığından yoksun olsa da gece görüşüne sahip olan bu beyaz gözlü kaptan yaratığın suyun altında parlak pullu derisiyle adeta gülümsediğine yemin edebilirdi. Yine de kendini kısa sürede toparlayan Merridew gemisini kayalıklara doğru sürmüştü. Bu fırtınada gemiyi oraya sürmek ölüm demekti. Buna rağmen tüm mürettebat bir canavara yem olmaktansa kayalığı tercih edecek olmuştu. İhtimalleri düşüktü ama canavarın diğer gemiyle oyalandığını fark eden Merridew canavarın ikinci öğünü olmayı bekleyecek değildi.   Bu tehlikeli ve oldukça dar aralıklara sahip kayalıklar onları canavardan kurtarmıştı ancak gemi büyük hasar almıştı. Arka tarafı parçalanan geminin ön tarafı iki kayalığın arasına sıkışmıştı. Mürettebatın büyük bölümünü kaybetmişlerdi. Gemi kayalığa sıkıştığı andaki darbede Merridew dengesini kaybetmiş ve kendisini derin dalgalar arasında bulmuştu. Kendine yön bulmaya çalışırken sürüklendiği başka bir kayalığa başını vurduğunda bayılmıştı. Kendisini dev dalgaların arasından çeken kişi ise genç ve güzel bir Tunidyalı savaşçı olan Vanora'ydı.   Vanora, yüce kraliçenin kız kardeşiydi ve 'zehri' canavara yutturmak için gönüllü olan tek kişiydi. Büyücüler enerji kristallerine hapsettikleri bu zehri kısa bir süre de olsa tek kişinin taşıyabileceği kadar küçültmeyi de başarabilmişti. Ancak süresi çok kısıtlıydı. Vanora ise yaratığın çığlığının yankılandığı noktaya doğru ilerlerken kayalıkların arasındaki gemiye ve bayılan Iberyalıya rastlamıştı. Onu kurtarması demek küreyi zamanında canavara yediremeyecek olması demekti. Vanora belki de hayatında ilk defa bu kadar odaklandığı bir görevde tereddüte kapılmıştı. Yine de yetişebileceğini düşünerek Iberyalı'yı bulduğu en yakındaki güvenli bir kıyıya, saklı bir koya bırakmayı amaçlamıştı. Ancak tekrar geri döndüğünde canavar gitmişti ve kayalıkların bulunduğu yerde geriye sadece bir kısmı parçalanıp iki kaya arasında sıkışmış gemi kalmıştı. Vanora'nın kristali tekrar büyümek üzere olduğunu belirtircesine yanıp söndüğünde bunu öylece okyanusa bırakamayacağının farkındaydı. Bunu batmamış olan geminin enkazına saklamıştı. Başarısız olmuştu, hayatında ilk kez bu kadar önemli bir görevi yerine getiremediğinin farkında olmanın öfkesiyle zamanını harcamasına neden olan yüzeyliyi öldürmek istedi. Eve dönemezdi. Bu utançla gidecek yeri olmadığını düşünürken kendini yüzeyliyi bıraktığı koyun oraya yüzerken bulmuştu. Tabii ki adam ortada yoktu. Kıyıya yakın bir kayalığın üzerine çıkıp ağlamaya başladığında yüzeylinin kendisini uzaktan izlediğinin ve kendince hala sarhoş olup olmadığını tartıştığının farkında değildi.   Vanora ile Charles arasında bu olayla başlayan ilişki ilk başta biraz olaylı olsa da kısa bir zaman içinde çözüm önerisini de beraberinde getirmişti. Merridew gemisini tamir edebileceği konusunda ısrarcı davranışlarını sürdürmüş ve Vanora ise gemiye onun hayatına karşılık el koyduğunu, kristal için yeni bir çözüm bulana kadar orada durması gerektiğini ileri sürmüştü. Merridew tayfasının ölümüne neden olan o yaratığı avlayıp akşam yemeği yapma tehditlerini kendince savursa da Vanora onun bu aptalca hırsına engel olabilmişti. Bir haftanın ardından halkının yanına dönüp büyük bir kızgınlıkla karşılanan Venora kendini affettirmek için yüzeyliyi kandırmaktan bahsetmişti. Kristal onun gemisinin bir parçası sayılırdı ve gemiyi yine de yaratığa yem yapabilirlerdi. Ablası yüce kraliçe bu konuda başarılı olması takdirinde kendisini affedebileceğini söylemişti. Böylece Vanora kıyıya tekrar geri döndü ve Merridew'e gemiyi tamir etmesi konusunda yardım etti. Sonunda zamanı geldiğinde ve Charles gemisiyle açılma hayalleri kurduğunda Varona onun gemisini suya indirmesine yardım ettiği gece Charles'ı kandırarak suya gelmesini sağlamıştı. Kendilerine has, ağır bir içkiyi ona içirmiş ve tekrar kıyıya doğru yüzdüklerinde uyuttuğu Charles'ı bırakıp gemiyi büyülediği dalgalarla yönlendirmiş ve yaratığı beklemişti. Asıl planı Charles'ı tuzağa düşürmek olsa da kendisi bundan vazgeçmiş ve suçunu kendisinin telafi etmesi gerektiğini bahane olarak belirlemişti.   Isnuraranın ilk ışıkları doğduğunda ise Vanora başarılı olmuş, halkı kurtulmuş ve Charles yaşadıklarının tek şahidi olarak sahilde tek başına uyanmıştı. Vanora'nın ablası onun kendisine verdirttiği söze rağmen kız kardeşinin ölümünden Charles'ı sorumlu tutmuş ve onu oradan kurtulmasına yardımcı olacak bir girişimde bulunmamıştı. Yine de bu şanslı korsan kendince bir yolunu bulup kurtulsa da her sarhoş olduğunda bir deniz kızı tarafından kurtarılıp bir canavar uğruna gemisini kaybettiğini mırıldansa da gerçeği kendisine saklamıştı. Tunidya tarihinin kayıtlarında en çok zarar gördükleri, 3000 kişinin öldüğü, kaynaklarının yarısından fazlasını kaybettikleri olay olarak geçen 'Gülümseyen Şeytan' da Charles, adı kayıt edilen ilk yüzeyli olmuştu.
Type
Secret, Government

Remove these ads. Join the Worldbuilders Guild

Comments

Please Login in order to comment!